11 Ocak 2009 Pazar

İlk Atölye Buluşmamız

1.Atölye
14.12.2008 Lokal/Tünel


Clastres'in arkaik toplumları üzerine yapmış olduğumuz toplantıda görmüş olduk ki bizden oldukça uzak bir zamanda ve uzak bir coğrafyada yaşayan Guayakiler, günümüze dair, hala oldukça can alıcı olan sorular sormaktadır. Tartışmalarımızda herkesin ilgisini çeken nokta da, söz konusu toplumların nasıl bu kadar sistemli bir şekilde (anarşizme de oldukça yakın şekilde) devlete karşı bir tavır almış olduklarıydı. Latin Amerika toplumlarının büyük bir bölümü, hiçbir zaman iktidarın toplumdan bölünmüş olduğu yapılarla karşılaşmadı. Güneyde yaşayanların belki İnka İmparatorluğu ile bir şekilde karşılaşmış olduklarını düşünebilirsek de, Guayakiler veya Guaraniler gibi marjinal toplumlar için böyle bir şey söylemek oldukça güç olacaktır. Peki hiçbir zaman devleti tanımamış bu toplumlar, nasıl ona karşı olabilir?

Toplantımızda hemen hemen herkes, Engels'e karşı olarak kesinti tezini daha makul bulduğundan buradan devam edeceğim. Arkaik toplumlar ile günümüz modern devletleri arasında şüphesiz bir kesinti var, toplumlar arasında niteliksel farklılıklar var ve aslında kesintinin de başlıca nedeni, yasa ile uygulama arasındaki siyasi iktidar ilişkilerini farklılaştıran bir kesintidir. İlkel toplumlarda Yasa ile uygulama ayrı tutulurken, kesintinin öbür tarafında yasa da uygulama da aynı dünyevi düzlemdedir. Yasalar mitsel dönemden gelir, onu uygulayıcı güç olarak ilkel toplum karşımıza çıkar. Toplum, yasanın dünyevi düzleme getirilmesine asla izin vermez. Sorumuzu tekrarlarsak; bu toplumlar devlet ile karşılaşmadan nasıl ona karşı büyük bir savunma mekanizması kurarlar? Çünkü bölünme tehlikesi bu toplumlarda içkindir. Yasa ile uygulamanın ayrı düzlemlerde bulunması, aynı zamanda bu toplumlara dengeyi bu şekilde tutmaları için bir çaba getirir. Karşı oldukları, yasanın mitsel alandan çıkarılmasıdır. Belki de buradan aslında dinlerine (veya ahlak veya hukuk kurallarına) fazlasıyla sıkı sıkıya bağlı bir toplum karşımıza çıkmaktadır. Peki kesintinin diğer tarafında ne olmuştur? Öncelikle yasa koyucu olarak tek bir kişi karşımıza çıkmıştır (monarşi) ve ardından da toplum kendini yasaların kaynağı olarak görmeye başlamıştır. Modern demokrasilerde, toplum yasaları kendisinin yaptığını düşünür. İktidar da meşruiyetini halktan alır, "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir'.

Belki de toplantıda en çok tartışılan konu, kadın konusu olmuştur. Ataerkil sistemler ilk ne şekilde karşımıza çıkmıştır, toplumsal cinsiyetlerin ardında kadın ve erkeği farklılaştıran özellikler nedir veya var mıdır gibi... Örneğin kadın gerçekten erkeğe göre nispeten daha duygusal mıdır yoksa toplum mu ona bunu atfetmiştir? Guayakilerden yola çıkarak aslında duygusallığın veya savaşçılığın toplumun yaratmış olduğu bir kurgu olduğunu düşünsem de acaba, bunların dışında yine de bir noktaya kadar bu özelliklerin biyolojik olup olamayacağına cevap vermek oldukça güçtür ki toplantıda da en çok tartışılan konular, toplumsal cinsiyet konusuna ilişkin olmuştu. Kadın-erkek hiyerarşisi nedeniyle hiçbir zaman toplumların 'gerçek' demokrasiye ulaşamadığını söyleyen iddiaya kulak verirsek, belki de en önemli sorunumuz da budur ve tartışmalarımızda gördük ki bir sonuca ulaşmak da hemen hemen imkansız. Ancak hepimiz şu noktada birleşebiliriz; elimizdeki veriler anaerkil bir toplumun dünyada herhangi bir zamanda gerçekleşip gerçekleşmediği hakkında kesin bir şey söylemiyor, ataerkilliğin tek sistem olduğunu bilmiyoruz. O nedenle neyin doğru ya da yanlış olduğunu değil, neyin kadın sorunu için daha iyi veya kötü olup olmadığını söylemek daha işlevsel olacaktır. Biyolojik farklılıkları ileri sürmek kadın için yararlı olacak mıdır yoksa ataerkillik için önemli bir sav mıdır? Kaldı ki siyaset felsefesi de teori ve pratiğin en çok birbirinden ayrıldığı alandır, çok özgürlükçü bir sistemden bahsediyoruz derken dünyanın en baskıcı sistemini de kurmuş olabiliriz. O nedenle problemin farkında olduğumuzu bilmek bir ölçü de yeterli gibi gelmekte...

Pierre Clastres belki farkında bile olmadan bize bunları sorgulattığı için, ne kadar tartışmalı bir düşüncesi olsa da önemini hala korumakta. 6-7 saate yakın süren toplantımız kendi adıma oldukça verimli geçti. Sonuç olarak sizin de Pierre Clastres'ten ve ilk toplantımızdan memnun kalmış olduğunuzu düşünüyorum. Kaldı ki bu konudaki tartışmalarımız Yerdeniz Büyücüsü ile kaldığı yerden devam edecektir...

1 yorum:

merve dedi ki...

Çok güzel olmuş Orkun, ellerine sağlık.

Yorum Gönder