10 Haziran 2012 Pazar

Çıktı!


"Beat Kuşağı yazarlarının en yıkıcı ve en deneysel mensuplarından biri olan William S. Burroughs bu çok parçalı, çarpıcı romanında okuru tehlikeli bir yolculuğa davet ediyor. Kitapta, Vahşi Oğlanlar çetesi bütün tahakküm güçlerinden, ordulardan, generallerden, baskıcı otoritelerden, bürokratlardan vb intikamlarını alıp, grotesk ve yaratıcı gerilla yöntemleriyle dünya sistemini altüst ederken, Burroughs da hayal gücü ve dilin sınırlarını son raddeye kadar zorluyor. Müstehcen, rahatsız edici ve tuhaf diye damgalanan bütün insalık hallerini acımasızca teşhir eden Burroughs’u okurken bütün kültürel ve ahlaki kodlarınızın sarsılmasına hazır olun. Her şeyin müthiş bir ironi ve alaycılığa maruz kaldığı bu “anti-edebiyat” başyapıtı James Joyce ve Samuel Beckett’in edebi deneyselliği ile Marquis de Sade’ın cinsel cürretini bir araya getiriyor. Bunun üzerine bir de uyuşturucuların halüsinatif etkisini ekleyin. Ve işte karşınızda, sizi daha önce deneyimlemediğiniz bir dünyaya sürükleyecek bir hikaye ve kışkırtıcı diliyle William S. Burroughs.

 

David Bowie’den Ian Curtis’e kadar birçok “karşı-kültür” figürünü etkilemiş olan bu şiddetli roman, dünyanın şiddetine edebi bir şiddetle karşılık veriyor. Yer altı figürleri yer-üstüne saldırmaya karar verdiğinde ortaya çıkan bu edebi “vahşilik” yeryüzünün “ötekileri”nin öfkeli ve alaycı sesini duymak isteyen okurlar için tam bir şölen vaat ediyor. Kısacası Vahşi Oğlanlar kimilerine göre bir distopya, kimilerine göre ise bir ütopya..."

18 Mart 2012 Pazar

Bozcaada ve Günlerin Köpüğü

17 Mart 2012 Cumartesi

Okuma Üzerine - Marcel Proust ve Telafi Atölyesi Hakkı

''Okumak tinsel hayatın eşiği, oradaki hayatı bize gösterebilir, ama yolu oluşturmaz.'' dedi Proust ve ben, bu kitabı kitap atölyemizde okumamızın çok keyifli olacağını düşünmeye başladım. ''Biz neden okuyoruz, neden bu atölyeyi yapıyor ve hatta beraber okuyoruz?'' gibi sorularımıza ışık tutar, bol sohbetli bir atölye olur hayaliyle yola çıktım, ama kitabın bu yolu oluşturmayacağını unutmuşum. Belli ki biz o eşikten geçemedik ya da işaret ettiği yolu pek seçemedik. Elbette bunda -kaptan olarak- benim de payım yadsınamaz. Bunun yanında, Proust'un diline alışkın olmayanlar için de zorlu oldu bu süreç ve sonuçta kitabı kendimize değmeden tartışmayı başardık.

Benim bu durumdan sadece burada değil, her yerde sızlandığımı unutmayın elbette. Bunun üzerine okulda Mahmut Ağabey derdime derman olmaya karar vermiş, beni Pennac ile ve de onun ''Roman Gibi'' adlı kitabıyla tanıştırdı.

Kitabı elime alıp okuduğumda tekrar bir umutlandım, bu nedenle bir telafi atölyesi talep ediyorum sizden. Okumak Üzerine elbette tekrar tartışılabilir ama bu sefer masaya ''Roman Gibi'''yi sürüyorum. Yok mu artıran?

Okur olarak bizlerin haklarını da ekleyeyim, aşağıdaki haklara rağmen itiraz yoksa çıkmaz ayın son perşembesi bir telafi atölyesi rica edeceğim.
1- Okumama hakkı
2- Sayfa atlama hakkı
3- Bir kitabı bitirmeme hakkı
4- Tekrar okuma hakkı
5- Canının istediğini okuma hakkı
6- Bovarizm hakkı
7- Canının istediği yerde okuma hakkı
8- Çöplenme hakkı
9- Yüksek sesle okuma hakkı
10- Susma hakkı

ps: ''Sevdiğimiz biri bize okumamız için bir kitap verdiğinde önce onu ararız satırlarda, zevklerini, bu kitabı ellerimizin arasına bırakmaya iten nedenleri, bu kardeşliğin alametlerini. Sonra metin alır götürür bizi ve unuturuz bizi onun içine bırakan elleri; olabilecek her sıradanlığı önüne katıp sürüklemek bir eserin en büyük gücüdür. Ama bazen yıllar geçer ve metnin hatırlanması başkasının hatırasını çağrıştırır; o zaman o bazı başlıklar yeniden çehrelere bürünür.'' Tekrar teşekkür ederim Mahmut Abi!

9 Mart 2012 Cuma

'Mektup Nasıl Yazılır?' ya da 'Mektup Yazma Üzerine'

Dilekçe nasıl yazılır? Bunun biliyoruz çok şükür. İlkokulda bir vakitler bize telgraf nasıl çekilir'i bile öğretmişlerdi (sayfa sonuna düz şerit gibi bir çizgi çizilip bir şeyler yapılıyordu). Aklımda kalan bu olmuş. Hafızanın nasıl çalıştığı ile ilgili amatör doktora çalışması yürütenler var aramızda, onlar neden sadece bu kısmının aklımda kaldığını daha iyi açıklayacaklardır.

Ben mektup meselesine geri döneyim. Her zaman çok sevmişimdir mektup okumayı, bir de yazmayı bilsem güzel olacaktı. İşte bu nedenle bir dahaki kitap atölyesi sırası bana geldiğinde mektuplardan oluşan kitapları okutacağım sizlere, belki birbirimize mektup yazarız. Ben Orkun'a yazarım, Orkun Merve'ye yazar, Merve Demet'e, üçgen biçiminde birbirimize yazarız, çok ilginç bir şey yaparız. Olmaz mı?

Sabitfikir'de bu ay komşu blogun bir yazısı vardı. Onu okumak için dergiyi elime alınca birçok kitap buldum böyle, sonra başka yerlerde başka kitaplar çıktı karşıma, bu bir fırsat madem, değerlendirelim. Ne dersiniz?

Kitaplar şöyle:
- Mektuplar, G. Sand/G. Flaubert
- İki Aykırının Mektupları, Fikret Mualla/Semiha Berksoy
- Milena'ya Mektuplar, Franz Kafka
- Gala'ya Mektuplar, Paul Eluard
- Onüç Günün Mektupları, Cemal Süreya

6 Mart 2011 Pazar

Bloguma Dokunma!!!

15 Şubat 2011 Salı

Günlerin Köpüğü - Piyanokteyl



"...Her nota için uygun olan bir içki, bir likör ya da aroma buldum. Sağ pedaldan çırpılmış yumurta sol pedaldan dondurma çıkıyordu. Miktarlar süreye bağlıdır; dörtlü kroşeye onaltılık birim, siyaha bir ölçek, yuvarlağa dört birim. Ağır birşeyler çalındığında bir ayarlama sistemi harekete geçip dozun çok yüksek olmasını sağlıyor, alkol oranı ölçülü çok fazla kokteyl elde ediliyor. Çalınan parçanın uzunluğuna göre örneğin istenirse süreyi yüzde bir indirerek tüm armonileri elde edebilecek yanlamasına bir ayarla oranlar değiştirilebilir...Tüm bunlar elektrik bağlantıları ve istasyonlarla kumanda ediliyor; bütün ayrıntıları sana vermiyorum, sen zaten biliyorsun. EN GÜZELİ DE PİYANO GERÇEKTEN ÇALIŞIYOR!"


Günlerin Köpüğü - Colin ve Chloé'nin Düğünü