31 Mart 2009 Salı

Madonna'lı Kürk Manto

5.Atölye 1.Bab
15.03.2009 Lokal/Tünel


'Kürk Mantolu Madonna' ile ilgili söylenecek pek çok şey var. Ben ise önemli birkaç noktadan bahsetmek istiyorum.

Toplantı esnasında da konuştuğumuz gibi, gayet rahat okunan bir kitaptı ve ayrıca yazarın kullandığı dil, gayet rahat anlaşılabilir bir dil idi.

Kitabın içerisindeki Raif Bey karakteri anladığım kadarıyla hepimizi etkilemiş. Bunun nedenini ise kendimce, yaşamaya çalıştığı aile ortamı ile gerçek kişiliği arasındaki çelişkinin yarattığı gerginlik olarak yorumladım. Kitabı okurken, kendini hayatın akışına bırakmış ve de hiç istemediği bir yaşama sürüklenmiş olduğunu düşünmüştüm. Zorunluluktan yaptığı her işi, her hareketi ve çevresindeki (ailesi ve iş arkadaşları) insanları bize sakince anlatışı ise kitabın içerisinde mevcut olan ayrı bir güzellik gibi gelmişti. Ayrıca, toplantıda söyledim mi hatırlamıyorum ancak, kendimi, Dostoyevski'nin o ızdırabı anlatan tatlı romanlarından birini okur gibi hissettirmişti zaman zaman. Özellikle de Raif Bey'in Almanya'da yaşadığı hayat konusunda, Raskalnikov'dan ufak bir tat bulmuştum kendisinde.

Kitap ile ilgili yorumlarımı da, kitaptan şöyle bir alıntı ile bitirmek istiyorum:
"Hayatta yalnız kalmanın esas olduğunu hala kabul edemiyor musunuz? Bütün yakınlaşmalar, bütün birleşmeler yalancıdır. İnsanlar ancak muayyen bir hadde kadar birbirlerine sokulabilirler, üst tarafını uydururlar; ve günün birinde hatalarını anlayınca, yeislerinden herşeyi bırakıp kaçarlar."

27 Mart 2009 Cuma

Körlük - Jose Saramago



...gözlerimiz görmeye başlamazdan önce bizler zaten kör olmuştuk, korku bizi kör etmişti, aynı korku yüzünden körlüğümüz sürüp gidecek...
Araba kullanmakta olan bir adam, ansızın körleşiyor ve bu körlük, tüm topluma salgın bir hastalık gibi yayılıyor. Portekizli yazar Jose Saramago, "Körlük" romanında, biraz ironik ama oldukça sert bir anlatımla, aslında hep görmezden geldiğimiz şeyleri bir anlamda görünür kılmayı başarıyor. Saramago, benim bir gün okumayı arzu ettiğim yüzlerce yazardan biriydi. Atölye kapsamına almama ise, türkçeye yeni çevrilmiş "Görmek" adlı kitabının, Radikal'in kitap ekinde görmüş olduğum reklamı neden oldu. "Körlük" romanını seçmem aslında bilinçli bir seçim de değildi, arka kapak yazısı ilgimi çekti, özellikle politik atıflarda bulunulması. Sizi neyin içine soktuğumun farkında değildim yani. Kitabı okumadan önce göz gezdirdiğim eleştirilerden aklımda şu an, "toplumdaki ahlaki çöküş" gibi bir ifade kalmış. Kitabı okuduktan sonra, bu ifadenin çok makul olmadığını düşünüyorum. Saramago insanı erdemle veya ahlakla ele almıyor gibi geliyor, statik bir insan tabiatından bahsediyor; oldukça didaktik bir dille verilebilecek bir hikayede bundan tamamen kaçınmayı başarıyor. Sonradan Saramago da kitabın karamsarlığından rahatsızlık duymuş olacak ki, ardından "Görmek" adıyla "Körlük'ün devamı niteliğinde bir kitap yazıyor. Körlüğün çıkış yolu olarak "Görmek", atölyemizde ilerleyen zamanlarda okunabilir.


Kitabı okuduktan sonra kitap hakkında bir giriş yazmak oldukça zor oluyor. Bu yüzden söyleyeceklerimizi sonraya saklıyorum.
Ne kadar "Körlük" ile arasında bir hiçbir ilgi kuramasam da "Nazar Sözlüğü"müzdeki körün anlamına burada yer vermek istedim, sadece hikaye hoşuma gittiğinden: ''Kör: Vaktiyle, kubbeleri altın bir şehirde, çok çok yaşlı bir adam yaşarmış. O kadar yaşlıymış ki, ne zaman yağmur yağsa, yüzündeki kırışıklıklara dolan sular günlerce buharlaşmazmış. Yaşının hesabını yapamaz, şu dünyada olan biten hiçbir şeyi yadırgamazmış. Ne de olsa gördüğü her şeyi, daha önce de görmüş. Bir gün, şehirdeki okullardan birinde korkunç bir yangın çıkmış. Alevler o kadar hızlıymış ki, içerideki çocukları kurtarmak mümkün olmamış. Nihayet yangın söndüğünde, okul binasından geriye hiçbir şey kalmamış. Herkes kahrolmuş, yaşlı adam hariç. "Daha önce de yanmıştı", demiş yaşlı adam " ama o zamanlar hapishaneydi bu bina. İçerdeki bütün mahkumlar yanmıştı içerde. O zamanlar hastaneydi bu bina. Ah bu gözler nice yangınlar gördü, bu da bir şey mi!" Yangında çocuğunu kaybeden bir anne öfkesinden deliye dönüp yaşlı adamı taşlaya taşlaya kovalamış. Gel zaman git zaman, kubbeleri altın şehirde kuraklık başlamış. İnsanlar, bir lokma yiyecek için birbirlerini boğazlarken, yaşlı adam sakin sakin onları seyretmekteymiş. "Daha öncede olmuştu," demiş. "Tam üç bahar üst üste yağmur yüzü görmemişti bu şehir. Bir keresinde de düşman orduları talan etmişti ambarlarımızı, gene aç kalmıştık. Bu gözler nice açlar, nice açlıklar gördü. Bu da bir şey mi!" Açlıktan midesi yapışmış biri bu lafları duyunca öyle öfkelenmiş ki, yaşlı adamı sille tokat dövmüş. Derken, savaş çıkmış kubbeleri altın şehirde. Savaş uzadıkça her evden birileri eksiliyormuş. Kimsenin ağzını bıçak açmıyormuş üzüntüden. Bir tek yaşlı adam, bir tek o konuşuyormuş durmadan. "Bu gözler nice savaşlar, katliamlar gördü. Bu da bir şey mi!" Askerden dönemeyen delikanlılardan birinin süngüsü bu sözleri işitince öyle sinirlenmiş ki, yaşlı adamın gözlerini çıkarmış. İşte o zaman yaşlı adam hayretle bağırmış. "Karanlık! Her yer karanlık. Bunu daha önce görmemiştim." Ve daha önce hiç görmediği karanlığı öyle yadırgamış, öyle yadırgamış ki, yaşlı yüreği durmuş.''

Filmin fragmanını da izlemenizi öneririm.




11 Mart 2009 Çarşamba

BAB-I ESRAR



Yedi yüz yıldır çözülemeyen sır ; Şems-i Tebrizi cinayeti...
Yedi yüz yıldır süren bir sevda ; Şems-i Tebrizi ile Mevlana...

Atölyemizin ilk kaptanlık turunda çokça değindiğimiz tasavvufla devam edelim istedim benim kaptanlığımda da; çünkü tasavvuf çok derin ve her seferinde tadı damağımızda kalıyor. Başka limanlara yelken açmadan bir kez daha tasavvuftan söz edeceğiz arkadaşlar!

Dünyayı, yaşamı, inancı ve aşkı, yeniden düşünmemiz, yeniden araştırmamız, yeniden okumamız için...

2 Mart 2009 Pazartesi

Kürk Mantolu Madonna



"Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum "Kürk Mantolu Madonna"yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum."

Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz. Yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran Sabahattin Ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor. Düzenin sildiği kişiliklere, yaşamın uçuculuğuna ve aşkın olanaksızlığına (?) dair, yanıtlanması zor sorular soruyor.
(Arka kapak yazısıdır.)

1 Mart 2009 Pazar

Yurdanur Anneanne'ye Veda...

Biz, dün yapmayı planladığımız atölyeyi(Bab-ı Esrar Atölyesi'ni) erteleyerek gelecek okuma atölyemizde(Kürk Mantolu Madonna Atölyesi'nde) her ikisini birleştirmeye karar vermiş iken öğlen sularında Merve'nin sevgili anneannesini kaybettik.

Ona rahmet, kendimize de sabırlar diliyoruz.
Nur içinde yat Yurdanur Anneanne...

Sürçülisan Ailesi