15 Şubat 2011 Salı

Günlerin Köpüğü - Piyanokteyl



"...Her nota için uygun olan bir içki, bir likör ya da aroma buldum. Sağ pedaldan çırpılmış yumurta sol pedaldan dondurma çıkıyordu. Miktarlar süreye bağlıdır; dörtlü kroşeye onaltılık birim, siyaha bir ölçek, yuvarlağa dört birim. Ağır birşeyler çalındığında bir ayarlama sistemi harekete geçip dozun çok yüksek olmasını sağlıyor, alkol oranı ölçülü çok fazla kokteyl elde ediliyor. Çalınan parçanın uzunluğuna göre örneğin istenirse süreyi yüzde bir indirerek tüm armonileri elde edebilecek yanlamasına bir ayarla oranlar değiştirilebilir...Tüm bunlar elektrik bağlantıları ve istasyonlarla kumanda ediliyor; bütün ayrıntıları sana vermiyorum, sen zaten biliyorsun. EN GÜZELİ DE PİYANO GERÇEKTEN ÇALIŞIYOR!"


Günlerin Köpüğü - Colin ve Chloé'nin Düğünü

10 Şubat 2011 Perşembe

10 ADIMDA DÜNYAYI ELE GEÇİRME

 - SİYAHLA İŞARETLENMİŞ ALANLAR KONTROLÜM ALTINDAKİ YERLERDİR-

Aslında sizin fikirlerinizi merak ediyordum fakat hiçbirinizin böyle bir niyeti olmadığını anladım, bari kendi fikirlerimi atayım ortaya, belki hoşunuza gider de bana katılırsınız.

Çok yakın bir tarihte tüm dünyayı Çin yönetecek yorumlarına kayıtsız kalmam imkansız. Öncelikle bir mali kaynak yaratır -sormayın, bulurum benim adım kaynak Merve- Çin'e giderim. Bir kaç sene Çince'siydi, kültürüydü derken takılır bir yandan da sinsi sinsi halkı gözlemlerim. Orta Doğu'da olduğu gibi Uzak Doğu'da da kadının adı olmadığı için karma bir ameliyatla hem gözleri çektirir hem de bedenen bir erkeğe dönüşürüm -zaten Çince öğrenmek zor, bir de kadın kimliğimle mücadele etmeye kalkarsam dünyayı ele geçirene kadar ölür giderim- ve efendim ameliyat izlerim yok olur olmaz  Çin'in yegane partisine gider rozetimi takar aday olurum, ardından parti içi çalışmadır, entrikadır, şantajdır, rüşvettir derken bir bakmışsınız Çin-i Maçin'e başkan olmuşum. Efendim ardından gelsin civar ülkeleri böl-yönet taktikleri ile tarumar eylemek. Çin'e başkan olsam zevk için her gün o bir küsur milyar insanı saat başı aynı anda zıplatırım, biliyorum kendimi.-şaka-

Diğer bir alternatifim sıkı bir Ar-Ge çalışması gerektirse de kaynak bulursam bu alternatifi tercih ederim. Gurbet ellerde yapayalnız dünyayı yönetmek sıkıcı olablilir, şimdi hepinizde ameliyatla bir Aishi bir Tong-wu olmak ister misiniz bilemem. Bu sebeple ilk olarak herkesin yedikçe yiyesi, içtikçe içesi gelecek bir gıda maddesi üretirim, tabi içine bol miktarda şu insanın beyin algısını bozup ay ne nefis şey bu biraz daha yiyeyim/içeyim dedirten kimyasaldan koyarım -o kadar da zararlı değilmiş- neyse o besin maddesiyle sağlam bir kaynak yaratırken subliminal mesaj olayına girerim. Televizyonuydu, sinemasıydı, dergisi, billboardı  derken her bir yanı subliminal mesajlı reklamlarımla doldururum. Bu subliminal reklamlar ile hem ürünüm daha da çok satar, hem de alttan alttan benim şahane bir insan olduğum, insanların kendilerini bana teslim etmeleri, benim onlar ve dünya için tek çıkış yolum olacağının mesajını veririm onlara. Ama korkmayın dünyayı ele geçirdiğimde kötü şeyler yapmayacağım. Bir ele geçireyim yine subliminal ile insanlara haklarından fazlasını tüketmemeyi öğreteceğim. Bir de dünyayı şöyle rahat bir 600-700 sene öncesine götürmeye niyetim var. Hele bir ele geçireyim dünyayı hepimiz Guayaki olacağız, sadece ihtiyacımız olan kadarı için çalışacağız. Para, mal mülk biriktirmeyi yasaklayacağım, biriktirdikçe sapıtıyor bu insanoğlu.

DÜNYAYI ELE GEÇİRMEK -SANIRIM ARTIK ESKİSİ KADAR MODA DEĞİL-

  
Salarım adamlarımı üzerinize!!!

Dün size sarfettiğim cümleden sonra beynimde ampuller yanıp sönmeye başladı.

Sadece şaka olsun diye söylenmiş bir cümle ,peki ya gerçekten böyle bir kudretim olsaydı?

Ya istemediğim insanların üzerine salacak adamlarım olsaydı?

Siz ister miydiniz böyle adamlarınız olmasını?

Daha masumlaştıralım. Hoşlanmadıklarınıza zarar vermeyecekler, sadece bir uyarı, ama dikkate alınacak bir uyarı yapacaklar o kadar. Bir nev’i anons. Dikkat, dikkat, Merve’nin yoluna taş koyulmaması önemle rica olunur, kaybolan değerlerinizden müessemiz sorumlu değildir. Hatta bana Merve diye de hitap edemezlerdi. Patron, Baba, Ana; yok, yok bunlar çok klişe kendime Hakim dedirtebilirim belki. Tabi bu arada adamlarınız siz arzu ederseniz daha sert de oynayabilirler.

Neyse hitabetten önce adamları nasıl kontrol edeceğime karar vermem lazım. Şu an için kendime en yakın hissettiğim insan olan Hasan Sabah geliyor aklıma. Yöntem şahane ama bu devirde kimse yutmaz diye düşünüyorum. Ben düşünüyorum ama tekliflere de açığım, siz nasıl kontrol ederdiniz adamlarınızı?

8 Şubat 2011 Salı

Tiffany'de Kahvaltı

not: Toplantının sonunda filmi izlediğimizden olsa gerek kitabın resmi yerine filmden bu sahneyi eklemeyi daha uygun gördük.

Malumunuz kitabımız “Tiffany’de Kahvaltı” idi. Truman Capote’nin, sanırım sinema filminin de etkisiyle en popüler kitaplarından birisi. Bu kitaba en çok yakışacak tabir de sanırım “popüler”lik olacaktır. Şahsen kitapta edebi bir yön bulamadım. Kitabı çeviri olarak okumamın pek bir şeyi değiştirdiğini sanmıyorum zira İngilizce aslının da bir başyapıt olduğunu düşünmüyorum. Herhalde kimsenin de böyle bir iddiası yok. Bir şekilde popüler olmuş bir kitap. Yazar hakkında daha fazla yorum yapmayacağım çünkü okuduğum yegâne kitabı Tiffany’de Kahvaltı. Başka kitaplarını ileriki yıllara bırakmayı şimdilik tercih ediyorum. Ama ufak bir Vikipedi taraması benim yazarın yansıttığı dünyanın içinden geldiğini düşünmeme sebep oldu.

Capote, yazarlığa ve alkole çok erken yaşlarda başladı. Cinsel yönelimi ve bu yönelimini yaşama biçimiyle -yakın arkadaşı Tennessee Williams ile birlikte- çok sayıda skandala imza attı.”

“Tennessee Williams New York Elysee Oteli’ndeki odasında boğazına bir şişe kapağı kaçması sonucu yetmiş bir yaşında öldü.”
                                                                                                  Vikipedi

Kitapta da Holly sınırları olmayan bir karakterdi. Ama onu çok derin bir karakter olarak göremedim. Vaktiyle kardeşiyle çok fakirlermiş ve yaşlı Dok’un evine sığınmışlar, Holly kendisini ve kardeşini rahat ettirmek için Dok ile evlenmiş. Yıllar Holly’e bir şey öğretmemiş anlaşılan, bıraktığım yerde de hedefi aynıydı. Tiffany’den takılara (bir erkek için Ferrari örneği verebilirsiniz) kolay kolay kimse hayır diyemez tabii ama öncelik sıralamamız o takılar için neler yapıp neler yapmayacağımızı gösterir bize. Holly’nin sınırsız olma sebebi, Tiffany’i önceliklerinin en tepesine yerleştirmesi, çünkü o takılar zenginliğin adeta sembolü. Holly’nin Tiffany’de mutlu olma sebebi de hedefinin o dükkânda satılan şeyler olması ve o dükkânın ona yapması gerekenleri hatırlatıp güç vermesi, yoksa satın alamadığın takılar sana mutluluk veremez asla.

Aslında hikâye çok tanıdık, fakir kızın zengin koca bulup hayatını sağlama alması üzerine kurulmuş. Holly belki de o kadar sınırları olmayan bir kız değil çünkü hedefi aslında o kadar kalıp ve klişeler üzerine oturtulmuş ki, onun sıradışılığı basit bir numara olmaktan öteye gidemiyor benim gözümde. Tıpkı Meg Wildwood’un yapmacık kekemeliği gibi. Herhalde bu tarz topluluklarda kendini kabul ettirebilmen için ya çok zengin ya da bizim dejenere gençliğin sık sık yansıtıldığı eski Türk Filmleri’ndeki ev partilerinde yamuk yumuk dans eden tiplerin “Oooooo Necla mı tam bir çılgındır o, Ferit’i avuçlarının içine alması bir hafta bile sürmez kuzum, hadi biz biraz daha esrar çekelim, boşver o çılgınları ahahaha…” replikleri ile tabir ettikleri Neclalardan olmak gerekiyor. Yoksa ekibin pek sallanmayan, kalabalık ne yaparsa onu yapan üyelerinden olursunuz ve her partide “Aaaa Oya mı, boşver onu, sıkıcı o, biz Necla’yı çağıralım o bizi daha çok eğlendirir” muamelesine maruz kalıyorsunuz sanırım, gizli kuralları bence bu.

Gelelim asıl konuya, neden hep kadınlar sanat eserlerinde kolay yoldan para kazanmanın peşinde? Evet “zengin koca” diye adlandırabileceğimiz bir gerçek var ama bu kadar iliklerimize kadar mı işlemiş? Çalışmak kadınlara zor mu geliyor? Yoksa bu dünyayı erkekler mi önümüze sunuyor. Sizler takip etmezsiniz ama ben biliyorum o meşhur izdivaç programlarında “ben karımın çalışmasına izin vermem ya da ben karımı çalıştırmam gerek yok ben bakarım evimize” diyen erkekler inanın öyle çok rağbet görüyor ki. Gelen genç kızların gözdesi bu erkekler. Aslında belirli bir gelir seviyesinin altını düşünecek olursak çok haksız değiller, alıp alacağı maaş 600 lira olan birisi, saçma sapan mesai saatleri, cahil cühela patronlar, sigortasız çalışma şartları bir de bakman gereken yemeğini, temizliğini, ütüsünü muntazaman yapman gereken bir ev, iyi geçinmek zorunda olduğun birisi, hatta ÇOCUK. 600 lira bu kadar işin karşılığı olamaz kesinlikle. Erkekler, kadınlardan her zaman daha iyi koşullara sahip, eve gelip tabaklarının önlerine konmasını rahatlıkla ve hiç çekinmeden bekleyebiliyorlar. İşler böyleyken “ben karımı ele muhtaç etmem, ona bakarım” diyen adamlar makbul oluyor. Bunun yanında, yetiştirilme, zikredilmeyen toplumsal kurallar var, hiçbir ülkede her birey aynı standartta yaşamaz, bizde de öyle. Her kişi kendi hayat şartlarına göre değerlendirilmelidir ama yargılanmamalıdır.

Fazlasıyla toplumsal bir konuya girdim çıkmakta güçlük çekiyorum ama özetle Holly manken, model, artist olmak için bile çaba harcamıyor, bence tek derdi emeksiz yemek. Dolayısıyla, Holly kendi kaderini sadece kendi irade ve zevklerine bağlayabilseydi benim için o yaratılmak istenen sıradışı karakter olurdu ama şimdi gözümde sadece zorlama bir “ÇILGIN” ve ben zorlama çılgınlara tüm Türk Filmi sevenler gibi gıcık olurum.