27 Mart 2009 Cuma

Körlük - Jose Saramago



...gözlerimiz görmeye başlamazdan önce bizler zaten kör olmuştuk, korku bizi kör etmişti, aynı korku yüzünden körlüğümüz sürüp gidecek...
Araba kullanmakta olan bir adam, ansızın körleşiyor ve bu körlük, tüm topluma salgın bir hastalık gibi yayılıyor. Portekizli yazar Jose Saramago, "Körlük" romanında, biraz ironik ama oldukça sert bir anlatımla, aslında hep görmezden geldiğimiz şeyleri bir anlamda görünür kılmayı başarıyor. Saramago, benim bir gün okumayı arzu ettiğim yüzlerce yazardan biriydi. Atölye kapsamına almama ise, türkçeye yeni çevrilmiş "Görmek" adlı kitabının, Radikal'in kitap ekinde görmüş olduğum reklamı neden oldu. "Körlük" romanını seçmem aslında bilinçli bir seçim de değildi, arka kapak yazısı ilgimi çekti, özellikle politik atıflarda bulunulması. Sizi neyin içine soktuğumun farkında değildim yani. Kitabı okumadan önce göz gezdirdiğim eleştirilerden aklımda şu an, "toplumdaki ahlaki çöküş" gibi bir ifade kalmış. Kitabı okuduktan sonra, bu ifadenin çok makul olmadığını düşünüyorum. Saramago insanı erdemle veya ahlakla ele almıyor gibi geliyor, statik bir insan tabiatından bahsediyor; oldukça didaktik bir dille verilebilecek bir hikayede bundan tamamen kaçınmayı başarıyor. Sonradan Saramago da kitabın karamsarlığından rahatsızlık duymuş olacak ki, ardından "Görmek" adıyla "Körlük'ün devamı niteliğinde bir kitap yazıyor. Körlüğün çıkış yolu olarak "Görmek", atölyemizde ilerleyen zamanlarda okunabilir.


Kitabı okuduktan sonra kitap hakkında bir giriş yazmak oldukça zor oluyor. Bu yüzden söyleyeceklerimizi sonraya saklıyorum.
Ne kadar "Körlük" ile arasında bir hiçbir ilgi kuramasam da "Nazar Sözlüğü"müzdeki körün anlamına burada yer vermek istedim, sadece hikaye hoşuma gittiğinden: ''Kör: Vaktiyle, kubbeleri altın bir şehirde, çok çok yaşlı bir adam yaşarmış. O kadar yaşlıymış ki, ne zaman yağmur yağsa, yüzündeki kırışıklıklara dolan sular günlerce buharlaşmazmış. Yaşının hesabını yapamaz, şu dünyada olan biten hiçbir şeyi yadırgamazmış. Ne de olsa gördüğü her şeyi, daha önce de görmüş. Bir gün, şehirdeki okullardan birinde korkunç bir yangın çıkmış. Alevler o kadar hızlıymış ki, içerideki çocukları kurtarmak mümkün olmamış. Nihayet yangın söndüğünde, okul binasından geriye hiçbir şey kalmamış. Herkes kahrolmuş, yaşlı adam hariç. "Daha önce de yanmıştı", demiş yaşlı adam " ama o zamanlar hapishaneydi bu bina. İçerdeki bütün mahkumlar yanmıştı içerde. O zamanlar hastaneydi bu bina. Ah bu gözler nice yangınlar gördü, bu da bir şey mi!" Yangında çocuğunu kaybeden bir anne öfkesinden deliye dönüp yaşlı adamı taşlaya taşlaya kovalamış. Gel zaman git zaman, kubbeleri altın şehirde kuraklık başlamış. İnsanlar, bir lokma yiyecek için birbirlerini boğazlarken, yaşlı adam sakin sakin onları seyretmekteymiş. "Daha öncede olmuştu," demiş. "Tam üç bahar üst üste yağmur yüzü görmemişti bu şehir. Bir keresinde de düşman orduları talan etmişti ambarlarımızı, gene aç kalmıştık. Bu gözler nice açlar, nice açlıklar gördü. Bu da bir şey mi!" Açlıktan midesi yapışmış biri bu lafları duyunca öyle öfkelenmiş ki, yaşlı adamı sille tokat dövmüş. Derken, savaş çıkmış kubbeleri altın şehirde. Savaş uzadıkça her evden birileri eksiliyormuş. Kimsenin ağzını bıçak açmıyormuş üzüntüden. Bir tek yaşlı adam, bir tek o konuşuyormuş durmadan. "Bu gözler nice savaşlar, katliamlar gördü. Bu da bir şey mi!" Askerden dönemeyen delikanlılardan birinin süngüsü bu sözleri işitince öyle sinirlenmiş ki, yaşlı adamın gözlerini çıkarmış. İşte o zaman yaşlı adam hayretle bağırmış. "Karanlık! Her yer karanlık. Bunu daha önce görmemiştim." Ve daha önce hiç görmediği karanlığı öyle yadırgamış, öyle yadırgamış ki, yaşlı yüreği durmuş.''

Filmin fragmanını da izlemenizi öneririm.




2 yorum:

Sebnem dedi ki...

Bkz. Elif Şafak'ın 'Mahrem' adlı kitabı içinde 'nazar sözlüğü'...

Unknown dedi ki...

ben almancasini okumdum ve kitapa bayildim

Yorum Gönder