12 Ocak 2009 Pazartesi

Yerdeniz'e Mola...

3.Atölye
11 Ocak 2009 Moda


Kaptan’ın Seyir Defteri:

Yerdeniz’e olan yolculuğumuza, Havnor’un ak limanlarında bir solukta geçen kısa bir mola vermiştik. Yağmurlu ve soğuk bir Ocak akşamı kendimizi sıcak bir hanın kuytu bir köşesine atıp yolculuğumuzu ve yorgunluğumuzu paylaşmaktı amacımız. Tadı damağımızda kalan bu ziyarette Yerdeniz’in efsanelerini, geleneklerini ve sihrini enine boyuna düşündük, taşındık, konuştuk. Sevgili ozanımız Ursula Le Guin’in bize hediye ettiği bu bilgelik dolu eseri ne çok sevdiğimizi, Ged’in büyülü yolculuğunu ne heyecanlarla, ne korkularla takip edip sonunda onunla birlikte ne kadar büyüdüğümüzü anlattık birbirimize.
Ben gemimizin kaptanı olarak, Sürçülisan dostlarını İç Adalar’ın bu çetrefilli sularına sokmadan önce bu dünya ile ilgili öğrenilecek her şeyi öğrenmiş, altı kitabı da okumuştum. Bu sebeple Sürçülisan dostlarının çıkarımlarını, teorilerini kendimi zor tutarak dinledim ama çok da mutlu oldum. Bu seyir defterine tahminlerimizin bazılarını kaydetmek ve kitaplar bittiğinde bir dönüp bakabilmek istedik.

İşte Yerdeniz hakkındaki spekülasyonlar (Orkun ve Şebnem’in ikinci kitap olan Atuan Mezarları’nı da okumuş olduğunu belirtmeliyiz.) :
1- Orkun, İç Adaların büyücülüğü normal sayan esmer ahalisi ile Karg Adaları’nın beyaz tenli, büyücülüğe değil de Tanrı Krallara ve Yer’in Kadim Güçleri’ne inanan ahalisinin farklı ırklara mensup olduklarını öne sürdü (bir nevi insan ve elf ayrımı gibi). Bu teorinin temelinde hem büyüye dair temel fikir ayrılıkları, hem fiziksel farklılıkları hem de Kadim Lisan ve Gerçek İsimler’e dair geleneklerinin apayrı olması vardı. Bu sorunun cevabı için 4. Kitap olan Tehanu’yu beklememiz gerekecek.
2- Merve, Kadim Lisan’ı Babil Kulesi’nde konuşulan ortak dile benzetti ve daha sonra toplumsal bir sözleşme ile bir ayrım yaşandığını düşündü. Diğer dillerin oluşumu ile birlikte de ayrılıkların ve çatışmaların ortaya çıktığını varsaydı. Bu soru da ancak Tehanu’nun zihin açıcı sayfalarında yanıt bulabilecek.
3- Ortak olarak Gont’taki büyünün diğer adaların büyülerinden farklı olduğuna değindik. Bu konu ile ilgili diğer kitapların hepsi ipuçları içerse de en önemli ipucu 6. Kitap olan Yerdeniz Öyküleri’nde verilecek.
4- Toplumsal cinsiyet konusunda birinci kitabın çok fazla sorgulama yapmadığını ama bazı sorunları da göz önüne serdiğini konuştuk. Buna örnek olarak Roke Adası’ndaki Büyücülük Okulu’nun kadınlara kapalı olmasını gösterdik. Bu bariz bir ayrımdı ama birinci kitap bu konuyu sadece ortaya koyup üzerinde herhangi bir tartışma açmadı. İleriki kitaplarda bu konuya değinileceğini tahmin ettik.
5- Ve ayrıca Büyücülük Okulu ekolünün bütün kadın büyülerini dışlaması ve “Kadın büyüsü kadar zayıf, kadın büyüsü kadar habis” deyişinin mutlak kabul görüyor olması bizi kurumsallaşmış yapıdaki cinsiyet ayrımını düşünmeye sevketti.
6- Ged’in Gont’dan ayrılırken bindiği Gölge adlı geminin mürettebatı arasındaki dostluk ve kardeşlik ilişkisi ile daha sonra Osskil’e giderken bindiği gemideki ilişkiler arasındaki fark bizi ekonomik yapıların insan ilişkileri üzerindeki etkileri hakkında düşündürdü. 'Yarısı kırbaçlanan yarısı kırbaçlanmayan insanlar arasında bir kardeşliğin de mümkün olamayacağını' anlatan Le Guin, sınıf ayrımının olduğu toplumlarda insanların birbirlerine yabancılaşacağına değindi bizce. Bu konuya diğer kitaplarda da değineceğini düşündük.

Ayrıca , hepimiz Kadim Lisan ( Yaradılış Lisanı ) unsurunun tasavvuf inancına bir gönderme olduğunu düşündük. Gerçek İsimler’in önemi ve Yaradılış Lisanı’nda söylenen bir sözün yaratmak anlamına gelmesi agnostik felsefenin ve tasavvufun temellerinden biridir. Bu felsefi sistemlerde Söz ve Nefes kavramlarının önemi vurgulanmıştır. Yerdeniz’in ejderhaları ve büyücüleri de bu kavramlara inanıp onları kullanıyor ve birçok noktada da tasavvufun derin alanlarına göndermeler yapıyorlar. Ged’in gölgenin peşinden çıktığı yolculuk, bir kendini bilme, kendine varma bir diğer deyişle Fenafillah’a ermek yolculuğu değil midir? İşte bu sebeple başka bir tadına doyum olmaz tasavvufi kitaba çekildi düşüncelerimiz. İster istemez kendimizi İhsan Oktay Anar’ın Suskunlar’ından bahsederken, alıntılar yaparken ve kitabı sevgiyle anarken bulduk. Eh, bundan sonra da bir sonraki durağımızı belirlemek pek zor olmadı.

Bütün yolcular altı kitabı da bitirdiklerinde, kadim Gont Limanı’na demirleyecek ve tahminleri gerçeklerle, ejderhaları insanlarla, kadınları erkeklerle ve Yerdeniz’i kendimizle kıyaslayıp, yine tadına doyulmaz bir mola vereceğiz.

Ama şimdi eski dünya rüzgarı batıdan esmekte… Yelkenler fora…
Hedefimiz İstanbul, limanımız Suskunlar…

1 yorum:

merve dedi ki...

Bence toplantı eksiksiz özetlenmiş.

Yorum Gönder